Can Kıraç

ATATÜRK'ÇÜLER UYANIN !

BABA NESLİNİ İKAZ !
Bu yazı İNKİLAP VE GENÇLİK gazetesinin 1 Nisan 1951 tarihli sayısında yayımlanmıştır.

Can Kıraç
O gün 24, bugün 88 yaşında!

Bugün, Sizler!
Yarım asırlık hâdiseleri hafızalarınızda saklayan nesil olarak, tarihi bir devrin son basamakları üzerindesiniz. Biz gençler, geride bıraktığınız mücadele yılları içersinde taşıdığınız mesuliyetlerin ağırlığını ve başardığınız hamlelerin büyüklüğünü ya tarih kitaplarından okumuş veya teker teker kendi ağızlarınızdan işitmişizdir. Yarattığınız inkilâplarla sizler tarihe şekil verirken, bizler inkilâpları yaşatacak nesil olarak dünyaya gözlerimizi yeni açıyorduk. O gün, yirmi beş yaşın heyecan ve inanışı ile girişilen hamlelerin üzerinden bugün en az yirmi beş yıl geçmiş bulunuyor. Yeni bir düşünce tarzını benimseyen milletlerin hayatlarında, çeyrek asır, oynak bir devrin son merhalesidir. Böyle bir devrede, inkilâplar üzerinde münâkaşa ve hatta mücadele açılmasına göz yummak, milletçe yaratılan idealin mahvolmasını teşvikten başka birşey olamaz. Size bu gaflet, çocuğu gözler önünde boğazlanan bir babanın vahşi tebessümü kadar dehşet vermiyor mu? Bugün kalplerimiz, inanışlarımızdaki samimiyetin en hassas olduğu bir çağın heyecanı ile dolu. İnkilâplara olan bağlılığımız inancımızı bozmak isteyen kafaları koparacak kadar cesur. Ve, fikirlerimiz irticanın komunizme yataklık yaptığını sezercesine mâkul.

Bugün, Sizler!
Türklüğün kurtuluşunu inkilâplara sadakatta arayanlar!
Yirmi beş yıldır yaratmak istediğiniz eser bizler değil miydik? Eserinize yapılan en ağır hücumlara mukabele etmemekte birbirlerinizle yarışmanızı nasıl ve ne şekilde izah edeceksiniz? İnkilâpları başarmaya millet olarak girişmediğimizi iddia edenler, sizler susarken, din devleti kuracaklarını haykırıyorlar. Türk İnkilâbı “milletin değil, putlaştırılan insanların marifetidir” diyenler, sizler susarken, “puttur” diyerek heykelleri kırıyorlar. Onlar söylüyorlar sizler susuyorsunuz. Daima susuyorsunuz! Tahammüllerimizi aşarcasına susuyorsunuz. Ve sizdeki sükût bizde isyan oluyor! Çeyrek asırdır inkilâplara sadakatta kusur etmeyen Türk münevverinin çeyrek asır sonra inkilâplar üzerindeki kanaatları değişti mi diye düşünüyoruz.

Bu değişiklik korkunç bir fikir zaafından başka ne olabilir ki? Sonunda böyle düşündüğümüze bile pişman oluyoruz. İnkilâpları yaşatacağımıza yemin ediyoruz. Bize, “politika yapıyorsun” diye cevap veriyorlar. Halbuki sizler, gençlik çağında düşünülenlerin ne derece ulvi ve temiz olduklarını unutacak kadar hâfızalarınızı kaybetmemeliydiniz. İçinizde; “Biz inklâplara inanmamıştık” diyenleriniz var. İnkilâplara inanmıyor idiyseniz yirmi beş yıldır inanmadığınız bir davanın dalkavukluğunu nasıl yaptınız? Bize “politika yapıyorsun” diye saldıranlar böyle bir kanaat riyakârlığını hayatlarının enaz üçte ikiside devam ettirenlerin dehalarına acaba nasıl bir ad takacaklardır? Yirmi beş yıldan beri yükseltilmek istenen eserin bizler olduğuna bütün mevcuiyetleriyle inanan insanlar! Muhakkak ki kaybedilmesini asla istemediğiniz bir davanın prensiplerini bizlere devrederken müsterihsinizdir.

Çünkü, bizler yeni bir devrin akıncıları olacağız.
Fakat ne hüzün verici bir kaderdir ki, mücadeleye atıldığımız ilk günde karşımıza inkilâp düşmanları çıktı.

Bütün samimiyetimizle memleket meselelerine sarılacağımız bir devrin arifesinde vicdan hırsızlarının yolumuzu kesmelerini istemezdik. Ve eğer, emanetleri devralan genç nesiller işe daima inkilâp düşmanlarına karşı yapacakları mücadele ile başlayacaklarsa, şüpheniz olmasın ki, yetişen her yeni nesil kendinden önce yaşamış olanların kabahatlarını kolay kolay affetmiyecektir. Bugün hepimiz yaşanmasını düşünmek dahi korkunç olan bir devrin hortlama kıvranışlarını endişeyle seyretmekteyiz. Izdırabımız sonsuzdur.

Ey Türk inkilâbına sadakat için and içen insanlar! Sizlere soruyoruz: Yarattığınız eserin boğazına dolanan kanlı elleri okşamaya hâlâ devam edecek misiniz? Yirmi beş yıldır doğruluğunu fikirlerimize işlediğiniz inanışların bir safsata olduğunu söyliyenleri hâlâ konuşturacak mısınız?

Ve hâlâ, onlar haykırdıkça sizler susacak mısınız?
Geç kalınıyor, geç kalıyorsunuz!
Geç kalınmamalı, geç kalmamalısınız!

GAZETECİ VE YAZAR METE AKYOL’UN “BABA NESLİNİ İKAZ!” YAZIMI YORUMLAMASI

“Mahkeme” konusunu, Mete Akyol, 43 yıl sonra, 23 Ocak 1994 tarihli STAR gazetesinde “BASIN SANIĞI CAN KIRAÇ” başlıklı yazısı ile yeniden gün ışığına çıkarmıştı. Akyol konuyu şöyle açıklıyordu: “ Hüseyin Cahit Yalçın, Bedii Faik, Ahmet Emin Yalman, Metin Toker, Şinasi Nahit Berker, Beyhan Cenkçi, Ülkü Arman, Yusuf Ziya Ademhan, Ratip Tahir Burak ve… Adlarını şimdi bir çıpıda hatırlamayadığımız daha birçok gazetecinin ortak özellikleri nedir milir misiniz?

Bu gazetecilerin ortak özellikleri, 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle Türkiye’de başlayan, Türkiye’ye özgü demokrasi döneminde, yazılarıyla görüşlerini açıkladıkları için mahkemeye verilmeleri ve hatta hapis cezasına mahkûm edilerek cezaevine gönderilmelidir… Pekii… “Made in Turkey” damgalı demokrasinin o ilk döneminin estirdiği “Made in Turkey” damgalı o günlerin özgürlük rüzgârının mahkemeye sürüklediği ilk yazarımızın kim ollduğunu bilir misiniz? Bilmenizden vazgeçtik, kırk yıl düşünseniz bile, yine de aklınıza getiremessiniz bu kişinin kim olduğunu… Çünkü.. Türkiye’nin demokrasi döneminde, bir gazetede yayımlanan yazısından ötürü mahkemeye verilen, hakkında dava açılan ve yargıç karşısına çıkarılan bu ilk kişi, ülkemizin sanayiinin önde anılan isimlerinden Can Kıraç’tır… Bu yazısı ve savunması nedeniyle gözü pek bir Atatürk devrimleri savunucusu olduğunu o yıllarda kanıtlayan Can Kıraç, aynı yazısı ve savunması ile daha sonraki yıllarda ise, kendisinin bile aklına asla getiremeyeceği önemli bir sıfatın ve önemli bir hizmetin de sahibi olmuştur”

Tasarım ve Uygulama entegresoft