Can KIRAÇ

2008 YILINA MERHABA!

Her yeni yılı, MERHABA sözüyle karşılarım. Merhaba sözü, bana daima Halikarnas Balıkçısı nı anımsatır. Hatırlar mısınız, çok önemsediğimiz yeni milleniumun 2000li yılına yaklaşırken, bu sayfada yayımlanan yazımda; şair, yazar, arkeolog, tarihçi ve filozof tanımlarını özümsemiş Cevat Şakir i anmış, onun ilginç hayatından ve özelliklerinden oluşan birkaç demet sunmuştum.

Balıkçı, 13 Ekim 1973 günü İzmir de hayata veda etmişti. Söze MERHABA ile başladığım için, bu kelimeyi türkçede en güzel kullanmış Halikarnas Balıkçısı nı ölümünün 34. yılında, buradan kocaman bir MERHABA ile selâmlıyorum.

Öyle sanıyorum ki, olayları televizyon ve gazetelerden izleyenler olarak, gündemi belirleyen konuların çokluğundan şaşkına dönüyoruz! Bunun için de, fikren, sıkıştırıldığımız ortamın dışına çıkamıyor, sahip olduğumuz değerlerden yavaş yavaş uzaklaştığımızın farkına varamıyoruz.

Halikarnas Balıkçısı, yazdığı ve yarattığı eserler ve savunduğu fikirlerle unutulmaması gerekli olan bir Türk aydınıydı. O?nun, Anadolu Medeniyeti nin özelliğini, niteliğini ve üstünlüğünü belirleyen çalışmaları, Akdeniz Uygarlığı nı öne çıkaran görüşleri, bugün çağdaş bir akımın öncülüğünü yapmaktadır.

Halikarnas Balıkçısı?nın yarattığı eserler arasında Bodrum?un da ayrı bir yeri vardır. Cezalı olarak sürgüne gönderildiği Bodrum?u bir turizm cenneti olarak yaratan Halikarnas Balıkçısı Bodrum a olan tutkusunu, Azra Erhat a yazdığı bir metkupta şöyle anlatmıştı: -Bodrum un sabahleyin saflığından, daha ziyade masumluğundan bahsediyorsun. Yani sabahleyin uykudan uyanan ve mavi gözlerini aralayan bir çocuk gibi, o hali Gökova da gördük, Longosda, Dermen bükünde, Altmışaltı bükte, Knidos ta birdenbire denizden yükselen bir güzellik vardır... Aşık olanın gözleriyle gördüğümüzde doğa olağanüstü oluyor, bir mucize oluyor. Gören gözlerde yürek kanat oluyor evrenin boylu boyunca.?

Sonra, Balıkçı mutluluğu şu kelimelerle tanımlıyordu: -Bence yaşantının en çekilmezi kendimizde yaşamaktır; mutluluk, esenlik çevrenin bir parçası olmaktır, yani kendi olmayanla birleşmektir. Ne derin nefes alır insan o zaman.?-

Balıkçı, cilt cilt kitaplarıyla, sütun sütun makale ve yaprak yaprak resimleriyle Ege ve Anadolu medeniyetini dünyaya anlatmayı kendine görev saymıştı. Onu en yakından tanıyan Azra Erhat, Halikarnas Balıkçısı nın yazarlığını şu cümlelerle değerlendirmişti: -Dünyanın hiçbir yerinde, dünyanın hiçbir yazarı böyle bir tür meydana getirmemiştir sanırım. Tür deyince de Balık?çının kişiliğine uygun birçok türlerin, binbir yönlü uğraş ve düşüncelerin bir araya gelmesinden doğan kendine özgü bir türdür bu. Sanatı da, edebiyatı da, günlük sohbeti, aşk şiirini ve bilimlerin birçok dalını da kapsar, içerir, sindirir ve en canlı aynı zamanda en özenli bir biçimde dışarıya verir..-

Balıkçı için, Azra Erhat ın paha biçilmez bir değeri vardı. Azra Onun -Canım, Canım, Canım-ı, en kutsal aşkıydı. Bir mektubunda, Azra sına; -Ben öldükten sonra en güzel yazıyı sen yazacağını duyuyorum da ölesim geliyor yahu!- diye itirafta bulunmuştu. Bir mektubunda da, Azra Erhat la kendisini şöyle anlatmıştı: -Kimi sefer sen ben misin, ben sen miyim, yoksa ikimiz de Sen, ikimiz de Ben miyiz. Yoksa ikimiz de hem Sen hem Ben miyiz, pek belli değil.-

Balıkçı, ölüme bile meydan okumaktan zevk duyar ve bu hissini şöyle ifade ederdi: -Hayattan korkmadım ki ölümden korkayım. Hayatı kılıç gibi kullandıktan sonra, ağzı testereye dönmüş ucu da küt olduktan sonra, at kılıcı süprüntü küfesine. Hem bilmez miyim ki benden sonra yine insanlar var, yine deniz ve gök mavi, onu bilmek ebediyen duymak gibi bir şey. Sonra yaradılışın elindeyim, ot olurum, rüzgar olur eserim, yağmur olur yağarım.?

Halikarnas Balıkçısı, yazılarında ve konuşmalarında sanat'ı anlatmaya büyük önem verirdi.

Tasarım ve Uygulama entegresoft