Can KIRAÇ

"KAPALI ÇARŞI" ve "İÇBEDESTEN"li MURAT BİLİR !

Güzel İstanbulumuzu, semt semt hissederek yaşamış olan bütün şairler, duygularını, büyük bir coşku ile yazdıkları dizeler içinde gelecek kuşaklara armağan etmişlerdir. Örneğin, ozan Ümit Yaşar Oğuzcan İstanbulu şöyle anlatmıştır bizlere ;

"Buram buram bir yaşama sevgisi her yerinde
Balıkçı meyhaneleri, Çiçekpazarı, Kapalıçarşı
Yanar gün ışığıyla camları yalıların
Mavi denizlerine karşı ..."

“İşte şimdi, imparatolukları koynunda büyütmüş ve buram buram yaşama sevgisiyle dolu bu "Ulu Şehrin" beşyüz yaşındaki anıtsal Kapalı Çarşı’sında , sizi, küçüçük bir gezintiye davet ediyorum!

Geliniz! Kısa da olsa, beraberce tarihi yaşayalım !

Dünyanın bütün şehirlerinde, insanları çeken merkezler, "çarşılar" yaratılmıştır.

Bizim görkemli İstanbulumuzda da "çarşıların" değişik bir cazibesi vardır. Hele "Kapalı Çarşı"dan söz açıldığı zaman , bu gizemli yeri bilen bilmeyen herkeste, heyecan dolu, meraklı bir bekleyiş başlar... Gönülleri hudutsuz bir özlem doldurur !

Şair Orhan Veli için Kapalı Çarşı "kapalı bir kutudur" ! Duygular ozanı bu gözlemini, bakın, iki üç kelime ile nasıl anlamlı bir şekilde ifade etmiştir ;

"Kapalı Çarşı deyip geçme !
Kapalı Çarşı
Kapalı kutu ! "

İstanbulun yaşayan "Aşığı" Çelik Gülersoy'a göre ise Kapalı Çarşı, İstanbullu güzeller için ; "Bir hazine dolabı, bir çehiz sandığı, ya da bir gelin çekmecesidir."

Araştırmacılar kuruluş tarihini belirlemek için tartışa dursunlar, Evliya Çelebine göre Kapalı Çarşının çekirdeği olan İç-Bedesten Fatih Sultan Mehmet döneminin eseridir. Böylece, bugün karşımızda enaz beş asırlık bir tarih hazinesi bulunmaktadır.

300 dönümlük bir alanda 61 sokağa dağılan, çevresine ana ve tali kapılarla açılan ve etrafını köhne "Han"ların" kuşattığı Kapalı Çarşının mimarî üslûbu bir düzensizlik örneğidir ! Havadan çekilen fotograflar bu karmaşayı bütün çıplaklığı ile ortaya koyar!

Ancak; bu sokaklar labirenti, nasıl geçit verdiği anlaşılamayan "Han"lar bilmecesi, yıllar boyu birbirlerini izleyen şakacı ve işbilmez mimarlar yüzünden bu hale gelmiş değildir !

Kapalı Çarşı kurulduğu 1460 yılından bu yana, İstanbul’la beraber on büyük yangın felaketine uğramış,ayrıca 1766 ve 1894 depremlerinin tahribatını yaşamıştır. Böyle olunca da ortaya, yangınların ve depremlerin şekillendirdiği bir mimarî uslûp karmaşası çıkmıştır.

Kapalı Çarşı, beş asırlık hayatı boyunca, ülkenin ekonomik gücünü ve sosyal davranışlarını dış dünyaya aksettiren bir ayna vazifesi de görmüştür !

Harp yıllarında, karanlık ve tenha sokaklara bakan küf kokulu loş odalarda, gönülleri karartan ümitsiz dönemler yaşanmıştır... Bolluk ve zafer senelerinde ise, kubbelere akseden nağmeler, tezgahları ışıl ışıl parıldatan mücevherler, çil çil altınlar, göz kamaştıran sırmalı kumaşlar, işlemeli kaftanlar ve akın akın alış verişe gelen neş'e dolu insanlar, Kapalı Çarşıya hayat vermiş, coşku taşımıştır.

Osmanlı İmparatorluğunun görkemli yıllarında,"Lonca yasalarına" uygun bir şekilde, yüzlerce çeşitli ticaret ve sanat erbabının, mesleklerini Kapalı Çarşı içindeki kendi sokaklarında devam ettirdikleri bilinmektedir. Bu konuda da Evliya Çelebi seyahatnamesinde ilginç ayrıntılar bulunmaktadır.

Evliya Çelebi, İç Bedestendeki esnafı bakınız nasıl anlatmaktadır ;

"Esnaf'ı Bedestan'ı Atik'in nazırları Padişahın hazinedar başlarıdır. Bunlar kefilli, beyanlı müslüman adamlardır. Her gece Bedestan içindeki kandilleri çerağan edip yakarlar. Bunlar öyle mutemet adamlardır ki,Bedestan'da olan dolaplar açık kalıp nice Mısır hazinesi, mücevherat meydanda kaldığı halde asla vaziyet etmezler...."

Tarih boyunca, İstanbulu ziyaret eden yabancı seyyah ve yazarlar da İstanbulun büyüsüne kapılmış ve eserleriyle bizlere çok değerli bilgiler bırakmışlardır.

Örneğin , İtalyan yazar Edmondo Amicis'in Galata Köprüsündeki insanları anlatırken verdiği ayrıntılar oldukça ilginçtir!

"Galata Köprüsünün üstünde durduğunuz zaman,bütün İstanbul halkı önünüzden geçer. Gözlerinizi köprünün döşeme tahtalarına diker ve gelen geçenin ayaklarına bakarsanız,Adem Babanın çıplaklığından Paris'in son moda iskarpinine kadar dünyanın bütün ayakkabılarının geçtiğini görürsünüz! Türklerin sarı,Ermenilerin kırmızı, Rumların mavi, Yahudilerin siyah pabuçları, Türkistanlıların uzun çizmeleri, Anadolu atlılarının bin renkte örülmüş yumuşak çizmeleri, altın simlerle işlenmiş terlikler, İspanyol iskarpinleri, kadifeden, ipten , paçavradan, tahtadan yapılmış ayakkabılar..."

Bugün , çağın turizm akımına uyan Kapalı Çarşı, modanın bütün icaplarını yerine getirmeye uğraşan, makyajını fazla kaçırmış İstanbul dilberleri gibi çok renkli ve süslü püslü bir hayatın içine girmiş bulunmaktadır !

Kesin sayılar bilinmemekle beraber, Kapalı Çarşıda; 3200 dükkan her sabah kepenginiaçmakta ve yirmibeş bin insan ekmek parası kazanmak için bir sokaktan öbür sokağa, bir kapıdan diğer kapıya koşuşmaktadır !

Böylece, Kapalı Çarşı, kurulduğu günden bu yana, Beyazıt Kapısının üstündeki kitabede açıklanmış olduğu şekilde, "Tanrı Ticaret Yapanı Sever!" ilkesine sadık kalarak hayatını sürdürmektedir. Hem de Amerikan dolarlarının ve Alman marklarının serbestçe elden ele dolaştığı bir ortamda !

Şimdi, tekrar İç Bedesten'e dönerek, benim gibi sizin de seveceğinize inandığım bir dostu tanımanıza aracılık yapacağım!.

Murat Bilir, ellisine merdiven dayamış ve 35 yıldan beri Kapalı Çarşının havasını teneffüs eden gerçek bir "maden sanat'ı" uzmanıdır.

Murat Bilir, İç Bedestenin en çok aranan ve uluslararası dostluklara sahip ünlü bir ismidir. Birgün, Kapalı Çarşı'da Murat Bilir'i ziyarete giderseniz, onun sanat'ını icra ettiği beşbuçuk metre karelik dükkanını görünce hayrete düşmeyiniz !

Murat'ın dükkanı, tıpkı İmparatorluk günlerinde olduğu gibi, içi bakır parçalarla dolu bir dolaba benzemekte ve müşterilere , küçük bir sedir üzerinde, kakuleli kahve , demli çay veya Çamlıca'nın bahar kokan ıhlamuru ikram edilmektedir. O, hayatının bir parçası olan İç Bedesteni, dostlarına şöyle anlatmaktadır;

"Burası Cevahir Bedesteni olarak da bilinir. Üstümüz onbeş kubbe ile örtülüdür. Onbeş metre yükseklikteki bu kubbe tavanı kesme taşlardan yapılmış sekiz ayak taşır. İç Bedesten 1400 metre karelik bir alana yerleşmiştir. Güvenliği sağlayan dört kapı; kuzeye , güneye, doğuya ve batıya açılır. Burası, tarih boyunca, mücevherlerin, nadide kumaşların, silahların ve değerli eşyanın satıldığı ve korunduğu bir yer olmuştur. Bugün, daha çok turistlere ve yerli koleksiyonculara hitap eden mal çeşitleri sergilenmektedir. Bu İç Bedesten, tam beşyüz yıldır, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin, mutlu ve hüzünlü günlerinin, hissedilerek yaşandığı bir mahal olmuştur. Viyana kapılarından Arabistan Emirliklerine kadar yayılmış bu büyük İmparatorluğun sanatkârları tarafından yaratılmış olan eserler, buradan geçmeye devam edeceklerdir. Onların anakucağı bizim Kapalı Çarşımızdır !"

Kıymetli dostlarım! Eğer, bugüne kadar ziyaret imkânı bulamamış iseniz, bu defa İç Bedesten’e gitmeyi ihmal etmeyiniz. Çarşının gizemli duvarlarına yaslanıp duygularınızı beş asırlık bir tarihle bütünleştirmenin hazzını mutlaka yaşayınız ! Hissedeceksiniz ki , Kapalı Çarşının vefakâr ve cefakâr gün görmüş taşlarının kulağınıza fısıldayacağı sırları vardır!

İstanbulun yaşayan Aşığı Çelik Gülersoy, Kapalı Çarşı taşlarından süzülen bir anılar demetini bakınız nasıl anlatıyor;

"Tepedeki loşluklardan aşağıya ışıldayan bin renkli ışık hüzmelerini, sandık sandık altınları, destesiyle incileri, top top cins cins atlasları, billurları, şekerleri, silahları, kokuları,akın akın insanları, çarşısını hayran hayran gezen Padişahı, sefere çıkan gazileri, kıvılcımlar çakan gözleri, kölelere altın biçen esircileri, gözü yaşlı esir kızları, bahar gibi gelinleri, gümüşten çekme gelin tellerini, ümitleri, hırsları, kazançları, çöküntüleri seyre dalan ey duvarlar !.... Gelip giden, girip çıkan, konup kalkan ve bir daha dönmeyen insanları bir kapıdan öbürüne kaç kez görüp geçirmiş taşlar ... Aslında ,biz susalım siz anlatın !"

Yazımı,başlangıçta olduğu gibi gene ozan Ümit Yaşar Oğuzcan'ın dizeleriyle bitiriyordum ;

"Anılar hiç bitmez,bizimdir daima
Umulmadık yerlerde yeşerir, büyür
Yaşamak baştanbaşa yalan olsa da
O alır bizi uzaklara götürür .!"

Can Kıraç

Tasarım ve Uygulama entegresoft