Vehbi Koç 1901 - 2001

VEHBİ KOÇ

VEHBİ KOÇ'u ÖLÜMÜNÜN BEŞİNCİ YILINDA ANARKEN
Can Kıraç

Anadolulu bir ailenin ilk erkek evlâdı küçük Vehbi, gerçekte oldukça güvenli bir ortamda dünyaya gelmişti. Çoraklık Bağları'nda yazlık ve Karaoğlan Caddesi'nde kışlık evde geçen hayat zamanın Müslüman Ankaralıları için küçümsenmeyecek bir refah seviyesinin işaretleriydi. Koçzade Vehbi, bebeklik çağını ele avuca sığmayan bir canlılık ve yaramazlık içinde geçirmişti! Annesi, gözü arkada kalmadan komşularını ziyaret edebilmek için, bazen onu bağdaki evlerinin kapısına uzunca bir iple belinden bağlamak zorunda bile kalmıştı!

Çocukların mahalle mektebine gönderilmesi geleneğine uyularak, Hacı Bayram Camii'nin yanındaki Topal Hoca'nın mektebinde "elif cüzü" ezberlemeye başladığında küçük Vehbi beş yaşına henüz basmıştı. Okulda, akranlarını sert bakışları ile etkisi altına alan, hareketli, az konuşan, çok çalışan, her şeyi yakından izleyen, çember çevirmeyi, çelik çomak oynamayı bile özlemeyen sıra dışı bir çocuktu Koçzade Vehbi.

Vehbi Koç, o günleri şöyle hatırlamaktadır: "Çocukluk yıllarımda unutamadığım olayları düşündüğüm zaman şunlar aklıma gelir: ailece gidilen mahalle hamamları, dedem Hacı Rifat Efendi'nin çatal-bıçakla yemek yemesi, namazın kutsallığını korumak için oturma odamızda üstü örtülü duran "padişah resmi", bozulmasın diye kuyuya sallandırılan içi yemek dolu sepetler, eve misafir geldiğinde yakılan 'lüks lambaları' ve mahalle mektebi duvarında asılı duran falaka."

O günlerde, anne Fatma Hanım Karaoğlan Caddesi'ndeki evin cumbasında, başında beyaz başörtüsü, elinde doksandokuzluk tespihi, oğlunun okuyup adam olması için dua eder, Allah'tan, Koçzade Vehbi'nin rızkının aşıp taşmasını dilerdi.

Üç yıllık mahalle mektebi tamamlandıktan sonra sıra ilkokula devama gelmişti. Küçük Vehbi, daha ilkokul çağında unutamadığı ilginç olaylar yaşamıştı. Vehbi'ye sünnet olduğu zaman düğün yapılmamıştı. Babası şatafatlı şeyleri sevmezdi. Oğluna aldığı sünnet hediyesi de bir eşekti! Yazın okullar tatil olduğu zaman, yazlığa geçilince Vehbi'nin en büyük keyfi, atla şehire inen babasına eşeği ile eşlik etmekti! "Eşeğime heybeyi sarar, üstüne biner, çarşıya inerdik. Aldığımız erzakı heybeye doldurmak ve sırtımda taşımak benim görevimdi." Ancak, zaman geçtikçe, küçük Vehbi eşeğine duyduğu güvenin azaldığını hissediyordu! Çünkü, eşeğinin kulaklarının Hıristiyan çocukların eşeklerinin kulakları gibi dik durmadığını fark etmişti! Önceleri bunu bir beslenme sorunu sanmış, babasının atına ait yemden yaptığı takviyeye rağmen eşeğinin kulaklarını bir türlü dikleştirememişti! Küçük Vehbi, bu farklılığın, eşek hayatında bile bir 'statü' konusu olduğunu anlıyor ve bütün dikkatini artık çevresine çeviriyordu! İşte, Koçzade Vehbi'yi "girişimciliğe" yönelten ilk duygular bu "düzeyi yakalama" kararlılığı ile filizlenmeye başlamış oluyordu.

Abant Gölü etrafında yapılan bir yürüyüşte, Vehbi Koç'un yol ilersinde duran bir eşeğin yanına gittiğini gören Aydın Boysan merak eder ve yanlarına yaklaşır. Vehbi Bey Aydın Boysan'a şu itirafta bulunur: "Bak, ne güzel dik kulaklı bir eşek! Babam bana, çocukluğumda düşük kulaklı bir eşek almıştı. Dik kulaklı bir eşeğe sahip olamamak içimde hep ukte olarak kalmıştır!"

Anadolu'nun bütün vilâyet ve sancaklarında olduğu gibi Ankara'da da çarşıda ticaret işleri Yahudi, Ermeni ve Rumların elindeydi. Gösterişli evler, büyük dükkânlar hep onlara aitti. Koçzade, artık zenginliğin ne demek olduğunu hissediyor ve kıyaslamalar yapabiliyordu. O günler; "Bu duygularla, ben de ticarete atılıp zengin olmaya karar verdim. İlk hedefim ,kazanacağım ellibin lira ile, Ankara'da beş katlı bir mağaza sahibi olmaktı" diye anlatan Vehbi Bey daha o zamandan kendine büyük hedefler seçmeye başlıyordu.

İlkokulu birincilikle bitiren ve bugünkü orta eğitimin eşdeğeri olan "Taş İdadisinde" sınıf birinciliği için yarışan Koçzade Vehbi'nin düşünce dünyasını, artık,ticaret âleminin karmaşık rüyaları renklendiriyordu! Kararını vermişti. Okulu bırakacak ve ticaret hayatına atılacaktı! "Bu kararımı önce anneme sonra babama açtım. Okulu bırakmama razı olmadılar. Annemin babası dedem Kütükçüzade Hacı Rifat Efendi âlim, akıllı bir insandı. Her hafta bir gümüş kuruş harçlık veren dedeme düşüncelerimi anlattım ve bana destek olmasını istedim. Başlangıçta o da tahsilimi yarıda bırakmama karşı çıktı. Ben mücadelemi sürdürdüm! Sonunda bütün aile pes etti ve tam onbeş yaşında, elimde tasdiknamemle, kendimi, özlemle beklediğim yeni bir yolun başında buldum!" Böylece Koçzade Vehbi, Osmanlı İmparatorluğu'nun "Avrupa'nın hasta adamı" olduğu bir dönemde, yalnız kendisine güvenerek, büyük mücadelesini başlatmış oluyordu. O tarihi günde, Karaoğlan Çarşısı'ndaki fotografçıya uğramış, başındaki fesi sağ kaşının üstüne yatırarak bir hâtıra fotoğrafı çektirmeyi de ihmâl etmemişti.

Küçük Vehbi'nin okul çağının başladığı 1908 yılını takip eden senelerde, İmparatorluğun bütünlüğünü sarsan olaylar birbirini kovalıyordu. Arka arkaya gelen felâketler büyük çöküşün habercisiydiler. Bulgaristan'ın bağımsızlığını ilân etmesi, Bosna-Hersek'in ve Girit Adası'nın kaybedilmesi,Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı, Arnavutluk ve Lübnan isyanlarından sonra Birinci Dünya Savaşı'nın patlaması ve nihayet Kurtuluş Savaşı'na yönelişimiz, 1908-1922 yıllarında ulusça büyük acılar içinde yaşanan dönemin gerçek dramını sahneliyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nun dış ekonomik ilişkilerindeki perişanlık, ülkeyi, askerî ve siyasî alanda yarı sömürge yapmıştı. Borçlanmalar, yabancı sermayeye verilen imtiyazlar, düyun-u umumiye ve kapitülasyonlar ekonomik ve sosyal varlığımızı bütünüyle emperyalizmin denetimine sokmuştu.

Bunun içindir ki,henüz "ulusal burjuvazi" geleneğinin gelişmemiş olduğu bir ortamda Koçzade Vehbi'nin Anadolu'nun göbeğinde ticarete atılması, Cumhuriyet döneminde "Koç"luğu kanıtlandıktan sonra, kuşatılmış bir kaleden yapılan "huruç" harekâtı kadar önemli bir kahramanlık sayılmıştır!

Aramızdan ayrılışının beşinci yıldönümünde, Vehbi Koç'u anarken, O'nun ve olağanüstü kişiliğinin, iş dünyamızca daha iyi anlaşıldığını sanıyorum. Özellikle "köşe dönme" tutkusunun yaygınlaştığı bir dönemde, genç girişimcilere Vehbi Koç'un; dürüstlük, çalışkanlık ve vatan sevgisi ilkelerinin rehber olmasını diliyorum.

Can Kıraç
Şubat - 2001

Tasarım ve Uygulama entegresoft